İzmir Neden Marka Şehir Değil?

     Kendi kendinize şu soruyu sorun? Siz İsviçre’de, Japonya’da, Amerika’da, Kanada’da, Suudi Arabistan’da, Avusturalya’da, İtalya’da veya Çin’de yaşayan bir vatandaş olsaydınız ve sınırlı sayıda şehir gezebileceğiniz bir tatile çıksaydınız İzmir gezeceğiniz şehirler listesinde yer alır mıydı?

Ben olsam listeme eklemezdim… Google’de turistik şehirlere şöyle bir göz attım. Paris, Barcelona, Sidney, siem reap, Cape Town, İstanbul, New york, Roma, Floransa, Bangkok gibi muhteşem şehirlerle karşılaştım. İnternetten bu şehirlerin görsellerine baktım, bu kentlerle ilgili yüzeysel bir araştırma yaptım. Hepsi de hayranlık uyandırıcı, cezbedici. Bu şehirlerde modern mimarinin ve geleneksel mimarinin en iyi örneklerini bir arada görürsünüz. Sadece bir kültürü devralmamışlar, kültürlerini zengileştirmişler de aynı zamanda. Bir dünya turuna çıkacak olsam bu şehirler mutlaka listemin ilk sıralarında yer alır. İzmir aklıma bile gelmez.

 

     Türkiye’ye ortalama yıllık 34 milyon turist uğruyor. İzmir’e 2016’nın ilk sekiz ayında gelen turist sayısı 496 bin 815. Bir önceki yıla oranla yüzde 41 düşüş var. Kruvaziyer ile gelen turist sayısı ise yüzde 82 dolaylarında geriledi. Türkiye’ye gelen turistlerin sadece yüzde 2-3’lük bir bölümü İzmir’e geliyor.

 

     Evet 8 bin 500 yıllık bir tarihin simgesi olmuş; Efes, Roma, iyonya gibi uygarlıklara ev sahipliği yapmış, Homeros’a İlyada ve Odessa destanını yazdırtmış, Katip Çelebi’nin Seyahatname’sinde övgüyle bahsedilmiş, Heredot’a 'Dünyanın en güzel iklimi ve yerleşim yeri’ dedirtmiş muazzam bir kenttir İzmir. Tarihiyle, kültürüyle, antik yapılarıyla, coğrafyasıyla tarihte iz bırakmış bir kent…

Masmavi bir denizi, Türkiye’nin en güzel plajları, yemyeşil dağları, eşsiz körfeziyle muhteşem bir coğrafyaya sahiptir İzmir…

 

     Ancak bunlar marka kent olmaya yeterli değil. İzmir; hem coğrafi hem de tarihsel zenginliğine, tarihi yapılarına, doğal güzelliklerine ve eğlenceli ortamına rağmen halen turist çekemiyorsa biraz sorgulamak lazım. Gençlerimiz İzmir’de kalmıyorsa, eğitim, sağlık, sanayisi ile kendi kendine yetemiyorsa ‘Biz nasıl Türkiye’nin 3. Büyük kentiyiz’ diye sorgulamak lazım.

 

     Büyük bir Kültüre sahip olmak kadar kültürü korumak ve geliştirmek de önemli. İzmir bunu yapamadı. Geleneksel değerleri modern değerlerle bütünleştiremedi. Geleneksel mimarisiyle, modern mimariyi bir arada koruyamadı.

 

     İstanbul’u, İstanbul yapan tarihi köşkleri ve yalılarıdır. İzmir’de ise, Alsancak’tan başlayıp Hatay, Göztepe, Küçükyalı boyunca devam eden körfez bölgesinde bulunan yalı ve köşklerin çok büyük kısmı yok oldu, yerine yeni konutlar yapıldı. Şu anda bir turistin gelip de görebileceği tarihi bir köşk yok. İzmir’in en önemli köşklerinden biri olan Bornova Peterson köşkü yıllarca kaderine terkedildi. Tarihi kemeraltı çarşısının sadece adı kaldı. Basmane’deki oteller boş. Bergama ve Efes antik kentlerine kimse gitmez oldu. İzmir’de festival geleneği unutuldu. Bir şov alanı olan İzmir Fuarına bütün dünyadan katılım sağlanırken, Devlet erkanı bu fuarın açılışında tam kadro hazır bulunurken bugün açılışa bir bakan bile getirmek çok güç.

Tarih kokan İzmir artık yalnızlık kokuyor.

 

     8 bin 500 yıllık kültür mirası sahipsiz bırakıldı. Tarihi korumamakla yetinmediğimiz gibi kente yeni bir kimlik de katamadık. Ne sanayiyle, ne turizmle, ne bürokrasiyle, ne de tarımla ön plana çıktık. Emekli şehri, rahat şehir gibi lanse edildi İzmir. Yaşayan şehir değil, yaşanacak şehir İzmir.

İzmir’i koruyamadık, İzmir’i tanıtamadık, İzmir’i anlatamadık, İzmir’i geliştiremedik. İzmir’i daha ileriye taşımak yerine hep daha geriye götürdük. Ne merkezi hükümet, ne yerel yönetim, ne ticaret odası, ne diğer sivil toplum kuruluşları/odalar ne de özel sektör hiç kimse İzmir konusunda başarılı bir sınav veremedi. Herkes İzmir’e sırtını döndü.

 

     'Dünyanın en güzel iklimi ve yerleşim yeri olan İzmir’den;  yüzde 60’ı çarpık, sahipsiz,  altyapısı yetersiz, yolları dar, insanları işsiz, mimarisi düzensiz bir İzmir’e…

 

Acaba Heredot, Homeros, Evliya Çelebi bugünün İzmir’ini görseydi ne derdi?

Niyazi Gültekin